Göklerin emzirdiği yüreklerin ötesi,
Ne doyurulası var, ne eksilip bitesi.
Konukluğu zamansız, amansız bir vurgundur,
Derinine düşenler, onun için durgundur.
Hangi yıldız denk tuttu onunla, ışığını,
Kaç filozof keşfetti sırrın karmaşığını.
Ne hükümdar dinledi, ne padişah ne sultan,
Öyle bir kuvvet ki bu, tam canevinden tutan.
Ne zamana aldırdı, ne bahara, ne kışa,
Ne yürekler dağladı, bir esrarlı bakışa.
Nasıl bir yangındır ki söndürmez sular seller,
Uğruna baş koyana eyvallah etti çöller.
Ne bedeller ödedi, Kays
aşk-ı Leylâsına,
Hipnozlu düşler yordu gözlerin şehlâsına.
Ne tahammül edilir, katlanılır cevrine,
Ne onsuz hayat olur, ne girilir emrine.
Çıkmaz sokaklarında ölümcül hazan başlar,
Zehri kendine dönük onulmaz hicran başlar.
…
Umut, çaresizliğin beslendiği bir deniz,
Minicik bir ışıktan aydınlanır bütün giz.
Ve kıvılcım çakılır tutuşacak yüreğe,
Dere tepe düz olur varılacak ereğe.
Kelimeler lâl olur, bir garip lisan başlar,
Gözlerin bestesinde geçmeyen zaman başlar.
İki yürek tek olur sonsuz heyecan başlar,
Bedenler filiz açar, candan öte can başlar.
Yaşayamaz hiçbir ten böylesi güzel nazı,
Erilir zirvesine, geçip cismani hazzı.
Akıl seyirci kalır bilemediği resme,
Ruh ve beden birlikte adres olur bu isme.
…
Bu ne yakıcı tutku, iki ten arasında,
Bedeli ödeyenle, ödeten arasında…
01-EYLÜL-2006