ne çok hevesliyiz
büyük heyecanla
dökülen sözcükleri toprağa vermeye
siyahı soluk geceler eşliğinde
oysa
toprakta üşür sevda
ben sustukça
sustu isyanlar içimde
renkli balonlar yağdı gökkuşağından
göremedim
çocukluğum düştü aklıma
hissedemedim
eğildi mağrur başım
zaman seccadesine
ya ben çok erkendim sevmeye
ya sen hazırdın terketmeye
doğanın sesini okşadım
sessizliğimle
gitme demek gelmedi içimden
git
yalnız kalabalığa mahkum et kendini
bir yudum sevgi
renksiz bir buğu gözlerinden süzülürken
güne katık olur içinde sızı
sinende saplı bıçağın
kanayan kırmızısı gibi
hadi git
asık suratların içinde kalınca tebessümlerin
ne beni anımsa
ne maziyi
yok olduk baharla birlikte
bir parça düşe dalıp
yaşayamadıklarımıza yandık hep
usulca çekil karanlığa
burun kıvırdığın hayatın
kıvrık bir köşesinde yak koca bir asrı
düşlerini bir kez olsun
hayra yormayınca
ölesiye korkup
yasakladın kendini
aşka
çünkü
düşlerinde bile yer yoktu bana
bu bir yaşam telaşıydı oysa
aç bakışlı martıların gözlerine düşüp
dağılınca lokma lokma
uzaktan çalınan ıslık misali
kaybolacaksın yankısında
varsın saatler sussun
dökülsün kalemimden hüzün terleri
yelkovan yorgun olsun
bir kez daha bak gölgene
hadi durma
susturmuşken içindeki çocuğu
uyandırma
bir nefes çekip gök boşluğundan
daha sıkı kavradım hayatın ellerini
dağıldı kara bir dumanda sevgi
sanki benim hiç
senim olmamış gibi
henüz küsmedim hayata
vakit çok erken
kırılgan bir serçenin titrek bakışlarını
bıraksan da avuçlarıma
aşkın hayalinde yandı düşlerim
dokunma
talan edilen bunca yıldan sonra
bahara veda etmek zor benim için
sabrımı kucaklıyorum
sarkan her geceden sonra
gülümsüyorum
uyanıyorum
yeni bir sabahın gözlerinden öpüyorum
ve sensiz bir geleceği düğümlüyorum
bana işlediğin
günahların yakasına
oysa
ayın küstüğü gecelerde
yüzüm düşerken yere
ateşler yaktım içimde
aşkı büyüttüm
bir kez daha veda edersem yaza
geriye kaç mevsim kalıyor
anlasana...