Gidiyorum...
Nefesin bahşedilmişliğine, hakikatin ruhuma temaşa eğledği firkati ülfetine
Ne söylesem, yıllara sari sükutumu bir bir şehredip ayan etsem
Aşkın abadına gönlümü hasredebilsem ve umutlarımın sultanına iltica etsem...
Ne kadar melalim var sa...
Katreler misali rahmet için dilenen bir muhtaç sa, meramın sevdaya kavuşmak sa
Nefsimin çeperlerinde, irademin acziyetinde esaret çekmek bu kadar kalbe ezay sa
Aklım niye soluk soluğa, kuytu viranelerde hoyratlığın dilinde ve çilem korkuy sa
Açma perdeleri sinem gün görür...
Haşyetin bucağında, ne derlerin kucağında, keşkelerin ocağında zanlarım büyür
Dile gelen ne varsa, kalbimin lekeleri sinemde dinmeyen bir sızıysa, hicran yürür
Aşk mı bu minval üzre, hakikat ramı ne yüze, içimin titremeleri başlıyor bak yine
Niye ağlıyorum, inan ki bilmiyorum...
Bin bir hüzünle yolun yolculuğuna başlıyorum,sancılarımla başbaşa inliyorum
Kaçıyorum...Bilinmeyen bir adrese, hasretine ram olduğum nefesin mukabelesine
Ne kaldıysa nefesten, solmaya amade olmuş bir hevesten, sabrın lehçesinden yine
Ne diliyorum, ne kadar biliyorum...
Ummanın sesini, içimi sızlatan özlemini, hasreti zerkeden busesini işitiyorum
Ne kadar dalsam, dalgalar misali gönlümü sükutun kollaraına bıraksam ağlasam
Ruhumu bırakmadan, manamdan kopmadan, kalbim kararmadan
aşkı yaşasam
Gözümün gördüğü...
Hakikat için dile gelen nidanın sevdaya meftun hali ve serzenişi yüreğimi deliyor
Ne kadar bigane kalsam, nefsimin nizamsızlığına yansam, kıt aklımla yakarsam
Yine de hakkıyla olmuyor, vuslatın perdesi, ötenin
aşka ram olmuş vecdi dolmuyor
Mustafa CİLASUN