göğe bakma durağı
senin gençlik yılların
bir Platon ki ölüm
ve kanın kabulum
ağlarımdaki yangın
Bizimkisi
aşk degil be ! bir kan emicilik
Bir kızıl dilencilik
Kızıl saçlı beyaz kız,
Elbiselerimiz delik deşik
Bir yoksulluk bizimkisi
Aşk değil bu bizimkisi
daha b
aşka bir şey
tanışalım : ben hayvan, yalancı, dolandırıcı, hatta katil ve cahil vede masumca katledilmis bir sabi, ve hatta ben terörüm, ve teröristin fellahı
hiç bir şey gibiyim
bir köşede
sarıldığın kitapları devirir gibi bak bana
bir mağaradan geliyorum
anlatabil bana düştüğün çukurları
yüzüme dökülen saçların gibi
kafiyelere dökülebil
akrep gibi, çıldırabilmek gibi yelkovanın boşluğunda
hadi biraz insan ol !
sen yandın
ben yandım da bu
aşk değil be !
buluşturalım faşistle koministi
çektiğimiz nefes aynı
ülkücü değilseniz devrimciliğinizin
devrimci değilseniz koministliğinizin
hiç bir önemi ehemmiyeti, değeri, gereği, nedeni yoktur be !
hatta anarşistseniz tadından yenmez
konma bülbül desende nergiz dalına
konsun artık
aşk inadına
bu torpaklara barış yasak ulan ?
ee ? ben sıçarım senin
aşkına ?
hala kürt-tür deyip kanımı emiyorsun
çıkalımmı artık aydınlığa
gelecek günler için ayet indi gökten
bana
insan olabilmek için düştük toprağa
sen dim dik durasın diye ayakta
buluşuruz olmazsa
ulu bir çamın altında
korkmayasın artık hayattan
hayattan korkan ölümden de korkar
korku insanı kemirir sonunda
Yaşamayı bilmeyen
Ölmeyi beceremez
Duyacaksın elbetteki
Nikaragu'a daki aç insanları
orta doğu gibidir
aşkya da Filistin gibi kavgalı olmalı
savaşır göklerde melekler
serelim ortaya yürekleri
bir damlası bile yere düşmemeli
şarapta yıkayalım kanı
kırmızı yanaklarını alda gel
toplayalım al al
bütün böğürtlenleri
Yüzüne vuran
Çarpıntısı
aşkın
Aklayalımı bütün savaşları ?
yada içelim ırmakları
öyle çok sevelim ki
ayılmamacasına
sen gitmiş olsan bile
içimde parmak izleri
gözlerinin duyumunda
yere serilir ceketim
suskunluk sağduyu
şakaklarımda
kaldırdım örtüsünü yerin
soyundum yaşamaya
bu limandan sakince çekip gitmeli artık
Sessizlik günlerde batmış olacak yakında
karanlık vadiye yıkılınca
bu ahşap çatı
bahçelerden uzakta
ilham perisi, isteksizce
Uzaklaşır sürgünde
seçilmis bir günde
çimlere yüz üstü uzanamayacağız artık
Sabahın ilk ışıkları
adımlarım sendeliyor isteksizce
şiirsel riyalarımız da
güneşi bir daha çizemeyeceğiz mesela
torosların tepesinden
yaldızlı altın başını
hayatın süsü gibi
uykuya daldırıyor her şeyi
gölgeni tadamayacağım artık
ormanların onuru, eski çamlar,
sırlarımızı duyamayacak kimse
Bir nemli, karanlık mağara ya
daha fazla masraf edemeyeceğiz
ve sabah, ahşap tapınakta
melankolik ezan çağırdığında
nefes alanlar ve almayanlarla
kıyama duracaklar ardında
virajdayız soğuk bir taş üzerinde
örtüyorlar ahşap türbeyi işte
Elveda, bahçeler
mavi göl, yaban kayalar,
Gür ormanlar sessizce
dem vuruluyor bilgece
terkediyorum sizi gelmemecesine
ve ölüp ölüp diriliyorum işte genlerimden
fırtınaları karşılıyorum
Muhtemelen yeni olaboralar
cılız düğümler ayrılmış
Ve hayatın baharı henüz,
Hangi kayada, hangi kıyıda
zaten yenilmek yok değilmi ? ölüme
Ama inatçi işte hayat
koşmak istiyor inadına
hemen yolun tam ortasında
Dudaklarımın yeni tatmaya vardığı
hayatın kehribar tadı
fırlattım benden uzağa
ayakların sınırı geçtiğinde
dönüp bakma geriye
kariyerimizin üçte ikisi,
bir yaşanmış hikayenin ağırlığı altında
gökyüzüyle dost olduğum yerde
dik ağaçlar altında
görecegiz gölgelerin aktığını
yoğun günlerimizin ardından
işte korkusuz ve umutsuzca
fırtınalı varlığımızda
hatıraların anımsattığı
bu gitmeler nereye ?
çift kanatlı kapıdan
süzülürsün dönmemecesine ve inadına
yada ıssız bir kaya tepesinde
sessizce gün batımında
dalgın bakışın dolaşır uzaklarda
Ve artar baygınlığı
Bir zamanlar dolaştığı denizlerde
ölümden medet ummanın anlamı yok
yoruluyor insan
zaman yoruluyor tutkuda
insanı insanlar öldüyor neticede
deniz kızları
içimi acıtıyor yanlızca