aşk;
hasrete alazlandı
gazabına uğradık sessiz sokakların
dumanlar simsiyah çöktü üstümüze
yollar sarpa sardı şerha şerha yaktı içimizi
ayrılmak zorunda kaldık bu ilden
naz ederken toprağa bedenimiz
sayfaları doldu ömür defterinin
yürümedik yürüyemedik sur’a
yalancı!
riyakâr!
hırsız!
insanların melanetine uğradık
ayrılmak zorunda kaldık bu ilden
miraca çıkmak üzere sevmiştik
güller dalında solacaktı
sabrımız mayalanmıştı
aşk sanrısında
dünya sürgünüydük nihayet
me’vâ sularında akışkandı anaforlar
kırılmayacaktı ay ışığının umudu
yâd eller almayacaktı sevgiliyi
ayrılmak zorunda kalmayacaktık bu ilden
gözlerimiz yansırken bir şarkı mırıldanacak
aldırmasak da tatlı tebessümle
hülyalarımızda canlanacaktı sevgili
güneş yanığı gibi acı zevke dönüşecekti
sönecekti mutluluğu çözülecekti alacakaranlık
gitgide bir ceylan suskunlar iline gelecekti
feryadı tutuşturacaktı avcıların nefsini
yalın tepelerden ne haber şimdi
ölüm ne kelime ceylanım
bu ilde yaşamak av oldun demek
anılarından yoksun kalmak ayrı bir ölüm
dönüşü olmayan yol geri dönülmez
çünkü bir tadımlık hazdır ömür