Sırra kadem bir sevdanın yollarında,
Gün doğumlarından bîhaber kalender.
Ruhunda yitik bir kabulün hülyası,
Yürür nâr içre.
Heybesinde bezm-i ezelde,
Belî dediği keder.
Gönlünün küllerinden âyine duran süeda
Ne Kaf dağında Anka, ne bülbül-i şeyda.
Haşre dek uzayan niyaz,
Dillendirilmeyen hâl mi
aşk?
Meşrebi ezâ bir nigâhın derdinden
Cürmü sevda yüreğe, şefaat!
Bir katre kevser de mi düşmez nasibine âşığın,
Yâr elinden içilen.
Alnında yanmışlığın nişânesi,
Bir ömür beklediği
Visâl-i yâââr...
Derin uykular ortasında
Sayrıl bir sayıklama gibiydi adı.
Ne hatırladı rüyâyı,
Ne elâ gözlerin kavlini işitti.
Sade, gönül denen vîrânede
Ilık bir rüzgârın esintisi gibi,
Hoşluk,
Bir garip sarhoşluk kaldı geriye.
Olcay GÖKÇE (AMASYA-MAYIS 2011 )