kent, büsbütün gömülürken
kendini sise terkeden yalnızlığına.
acıyan yanlarımı sıvazlıyorum.
dayan ey rahmete üryân kalbim:
hicrete âşık olmasa da,
kadere razı kalbim...
sırası gelenin ve isteyenin değil
billahi, nasibi olanın uzlet.
dalgın kuşların kanadında,
çığlıklara karışıyor hasret / ve
umut; türkülerde kaldı.
kaç hırka giyip, kaçını eskittim.
kaç derviş dergâhına yüzüm sürdüm.
sürgün illerdeyim el'ân;
aşk garîb...
ölmek ile başlayan; kaç soru
cümlesi takılıyor dilime.
cevabını kimse bilmiyor anne.
nice buğulu camların ardında;
kaç gözü yaşlı yüz gördüm.
ardından el sallanan,
hasret dolu akşamlarda.
gitmek; bir nebze ölmek,
çıkıp en yücesine dağların,
kendinden uzaklara bakmak demek.
terk-i diyâr eylediğin şehre,
tıpkı uzaktan el sallamak gibi.
ben garîb, diyorken sol yanım;
gözlerim biraz da
aşk garîb demek...
ne çok marifetim vardı; hiç biri
birbirine benzemeyen mütekaddis.
na'if dokunuşlarmış meğer; kendimi
kandırmışım; heyhât ki beyhûde.
ayak sürüdüğüm yollarda, ihanetleri
kolluyorum pusuya yatar gibi; hiç bir
ma'rifet kâr etmezmiş akla meğer.
tükendikçe sonu gelmedi yolların.
sonu geldikçe hiç başlanmamış.
nereden baksan; bir bilmecenin,
en girift suallerine müştâk.
umûdu türkülere gebe kılan diller;
bir umut, avucunu göklere açan yüzler
dalgın kuşların kanadındaki arzu
kaç iklim bilinmez diyarlara yolcu.
bende bir terk-i diyâr var adı konulmamış.
koş gel
aşk garîb; kadere râzı kalbim.
17.eylül.2007
mustafa nazif