Kıyım ve eskil günler tabakasında hatıralar
Hangi zaman çerçevesine sığar yalnızlığım!
Kırılmış, tükenmiş ve üst üste yığılmış anlar
Erkenden şafağa sarılan günler gibi ruhum
Avuçlarımda sıcaklığını yitirmiş dostluklar
Üryan masallarımız unutuldu, düşlerimiz antika
Kaybettik sonunda erdemin karaborsa biletini
Demsiz yudumlarla parçalandık kendi içimizde
Satıldık üç beş kuruşa, puştlara ve soysuzlara
Sevgi benim ereğim,
aşk göğsümde asırlık yara
Dövüldüm örslerde asırlarca, eğildim kırılmadım
Çelikten aldım suyumu, niteliksizlerle gezmedim
Sıradan öyküler coğrafyası hayat, inkâr etmedim
Çürüdüm kendi mezatlarımda, duçarlık bilmedim
Irak bir seraptı yaşamak, kendi çöllerimi geçtim
Yosun bakışlı bir kadından öğrendim ben sevmeyi
İhanet atlas bir libas, türküler yazdım hep uğruna
Safir bakışıyla deldi göğsümü, aldı dokunmazlığına
Devrik cümleler gibiydi özlem, karıştı anlarla kanıma
Sevinç altın seccade, diz çöktürdü sevdikçe varlığına
Gönlümün aynalarında bayram, dön sem/azen
aşka
Sancılar çöreklenmeden tenime, şükürler sür alnıma
Kar yağmış şakaklarıma göçmen kuşlar yuva yapsa
Acıktım gözlerinde sabahlamaya, bir yel sana savursa
Üşüdüm bekleyişle yar, sensizlik düşmanım olmasa
Selahattin YETGİN