yağmuru dinle sevgilim!
bak…
hayat yağıyor üzerimize bardaktan boşalırcasına
sırılsıklam ıslağız!
üşümüşüz…
ipotekli hayallerimizle…
yaşamak derdine düşmüşüz.
iliklerimize kadar işlemiş yaşamak ağrısı!
savrulup gitmişiz!
günü kurtarayım derken…
dünümüzü kurşuna dizmişiz.
alışkanlıklarımız var
alıştıklarımız var
aşkı bir köşede unutmuşuz.
Şimdi…
derme çatma bir dostluk kurma çabasıdayız
bizden arta kalanlardan.
tel örgülerin arasından bir kedi gibi sokulurken birbirimize…
ört diyorsun
geçmişin üzerini ört!
aşkı es geç…
eskilerden bahsetme…
yaşanmış herşeyin üstünü ört.
örtülmüyor işte!
bitti demekle, bitmiyor
aşk…
seni böyle severken
nasıl ayrılırdım
nasıl giderdim senden?
oysa, her geçen gün yabancılaşıyordu ellerin.
gözlerini kaçırmaya başladığında anlamıştım
düşüyordum gözlerinden
eski bir elbise gibi…
kırılmış bir oyuncak gibi…
hasta bir köpek gibi, dışlanıyordum gönlünden.
gittim…
evet gittim!
sen kovmadan ben gittim!
senin gibi korkakça değil…
bir mızrak gibi dimdik, erkekçe gittim.
su katılmamış rakı gibi
berrak ve net döküldüm gözlerinden
bir orman yangınıydım seninle,
sensiz söndüm!
sana aşık olduğum gün; mezarımdan kaçmıştım!
mezarıma geri döndüm.
keşke yaşamak ağrısını unutup, yüzümüzü güldürebilseydik!
cehennemimize bir avuç cennet…
kurumuş toprağımıza su…
okyanusumuza bir kara parçası olabilseydik.
olamadık…
aşk için ıslanmak gerekiyordu…
biz ıslanmadık, ıslanamadık.
ne kaldı bizden geriye...?
küllenmiş bu ateşten, yangın çıkması mümkün mü?
değil elbette…
onca yasağa, onca tuzağa rağmen…
eski aşıklar dost olur mu sence?
neyse sen boş ver bunları…
yağmuru dinle sevgilim.
yağmuru dinle!
bak
aşka davet ediyor ince ince.