Yazılmış şiirlerim vardı sana,
Söyleyemediğim şarkılar,
Okuyamadığımız
aşk öyküleri,
Bir de...
Bir de sayfalarca mektup,
Hepsi sen...
Hepsinde sen...
Mektuplarım aşıktı ateşe,
Okunduktan sonra,
Bir iz bırakmamak için bizden,
Bir an önce kavuşmak isterdi yangınına,
Evet mektuplar,
Bilmediğim adresinin,
Bilmediğim sokağına gönderemediğim.
Göndersem bile okumayacağını bildiğim mektuplar...
Önce satırlar, kalemimde dans ederdi,
Seni anlatırdı her kelime,
Kâğıt sessizce kemanını çalar,
Müziğin bittiği noktada,
Kalem yorgun düşerdi.
Ve sonra,
Sonra biz gibi ayrılırdı kalem kelimelerden...
Ardından bir zarf, üzerinde üç nokta olan,
Yüreğimden dökülenleri hapsederdi içine,
Belki bir gün, derdim hep,
Belki bir gün, kim bilir, gönderirim adresine,
Her mektup,
Gönderemeden kalkardı ortadan.
Cesaret edemezdim sana ulaşmaya...
Hayallerimde sana yazılanları beraber okumak vardı,
En güzellerini ayırıp,
En acı izler taşıyanları yakardık beraber.
Kimi zaman bir şömine ateşinde,
Kimi zaman sahil kenarında kuytu bir köşede...
Benim gözlerim dolardı onları okurken,
Gözlerimden akan yaşları siler,
Başını omzuma yaslardın yeniden.
Hayal hepsi işte, biraz da çocukluk...
Ne mektuplar ulaştı sana,
Ne de gözyaşlarım ellerinde kaldı,
Düşen her damla sahipsiz şimdi.
Ve mektuplar, kimsesiz...
Duygular mı?
Onların sahibi belli...
Hem de hiç değişmedi.
Zaman neleri sildi,
Nelere gebe yarınlar,
Ama sensiz...
Ama bensiz...
Yani bizsiz...
Şimdi yanma vakti.
Özlemden,
Sevdadan,
Acıdan,
Pişmanlıktan,
Ayrılıktan...
Evet bir de
Mektupların yanma vakti...
Mademki;
Yoksun sen,
Artık olmayacaksın hiçbir zaman,
Gerçekleşmeyecek hayallerim,
Aşkınla okunmayacak satırlarım...
Madem kimsesiz kaldı cümleler,
Bir ateş yeter sarmaya sözcükleri...
Bir ateş yeter, bitirmeye mektupların özlemini.
Unutmak mı?
Bu dünyada öyle güçlü bir ateş yok henüz.
Kim bilir belki mahşerdeki ateş yeter,
Belki orda da, bu aşık, maşuğunu bekler...