rotası iki yüreğe dolanan
derin bir efsun
bir demet yıldızın
düşler kurarak oynaşması
gökyüzünde
onca yaşanmışlıkların izinde
hıçkırıkların yola düşmesi
aşkuhrevi düşüncenin alıp başını gitmesi
güze yenik düşmeden önce
tatlı bir bahar kokusu
iki tutam gülümsemeye serpilen bir avuntu
derin bir girdapta çalkantı yortusu
aşkdağılmadan hüzün gölünde cam kırıkları
beklemeyi öğretir
birde sabretmeyi
kutsanmış bir bedenin
sevgili dudağına değme uhdesi
duran bir vakitte
zamansız gelen
beklenmeyen yolcu gibi
kiraz ağacında açar çiçekleri
erkence
solar taç yaprakları
hepsinden önce
duygular ağır yaralı
savrulur bir çoğu
ölü toprağı serpilir üzerine
ay ışığında ezer yüreğimizi
aşk tutuşturur meşaleyi
alev alır göğnür yürek
yok olur gözlerde umudun anlamı
söker ilmek ilmek
ördüğü anıları
beyhude bir döngüdür
aşkgizi içinde saklı
aşkı nasıl anlatmalı
derin düşüncesinde bir filozofun
sözlerinde
ya da
aşkı yeni öğrenen
masum bir çocuğun utangaç gözlerinde
anlamalı
savruk küllerden doğarken
yok oluşu ibreti
kör kuyularda Yusuf'un
dileklerinde nergiz kokulu
Züleyha'nın
Ferhat'ın gözüne mil çekmek mi
Mecnun'un çöle vuran yüreğine
vaha ekmek mi
aşk, özlem, vuslat üçlemesi
bulduğunu sanırken insan
kaybetmenin ta kendisi
anlamsızlık ölçüsünde
sevdalıyı anlamlı kılmaktır
aşkyüreğe derin yazgıların düşmesi
vuslata yaklaşırken
içinde ince bir sızı
öyle içten
öyle şevkate susamış
ve
arsız da olsa
yüzsüz de olsa
alınmaz önü
kutsi bir söylencedir
aşkgecenin yüzünde asılı
o aptal gülüş
hep aynı
her hangi bir vaktin
her hangi bir zamanında
ölü bir yılan gibi
çöreklenir içimize
ağılar bizi
rotası iki yüreğe dolanan
ve taşlı yollara salan
mantıksız bir pusuladır
aşk...