Derdin sır kuyusunda nice yürek atıyor
Bezm-i elestten beri hâline hâl katıyor
Aşkın bir tarifi de işte burda yatıyor
Bir gönül çerağına neşter vursa gonca yâr
Her parçanın parçası yol alır diyar diyar
Kuzguni bir siyahta arar durur beyazı
Zemheri olsa bile hissedemez ayazı
Vuslatı düşler âşık düştüğü hâl'e razı
Cefayı çekmeyenler
aşkın özüne ağyâr
Aşk-ı muhabbet ile olmayınca giriftar
İhya olan var mıdır acep bu
aşk elinden
Hiç mi ibret alınmaz şeyda bülbül dilinden
Bin kere yanıp doğsa hicrânının yelinden
Usanmaz deli gönül o ki
aşka hissedar
Yine bahtına düşer boynu bükük âh-ü zâr
Aşkın hakikatini sorarsanız âşıktan
Der; “Hiç pervane olan, vazgeçer mi ışıktan ?
Baş aşağı girmektir ferman gelen eşikten
Yaktıkça serinletir yürekte sönmeyen har
Olsa da bahtiyardır gam yüküyle ihtiyar
Kalptir
aşkın mekânı her lahza Hakkı anan
Mest olur od içinde İlahi
aşkla yanan
El Vedûd değil midir kula merhamet sunan
Mecazi
aşk hakiki
aşkı bulmaya yarar
Gerçek
aşkın içinde beşer Rahmanı arar
An gelir şivan olur gözleri giryân eder
An gelir suzân olur sineyi biryan eder
Sultan olsa ne fayda tahtını yeksan eder
Aşk deli bir nehirdir dev dalgalarla akar
Asla dik durulamaz dokunduğunda yıkar
Mehmet Nalbant
Yazarın Notu:]
Aşk bazen çenesi düşük bir dilsizin ahraza laf atması gibidir...