Her yıkıntı akbaba pikeleriyle düşer bozkıra
Yaşamak için dirimsellik de gerek insana
Toz düşer sarı yapraklara,
Güneş avuçlarımızdan kayarken
Usun köküne yağmur düşer
Dönek bir gölgenin tanyerinde ölümlerle bölünürüz.
Somutlaştıkça biz, yurtsuzluğumuz sancır
Ovuştururuz yaşam alyansımızı, mağrur
Tanımları dünden kopar takvimlerin
Yalanla karılmış bir düş ülkesinde
Kendi arayışlarımızın efendisi oluruz.
İçsel yaşantımızı yönetmek yangındır hepimize
Hızla akan zaman sularını kirlettik, gömdük denizlere
Çaresizlik bendimiz olmuş, koca boşluklar içimizde
İktidarsız sevilerle yitikliğini yaşıyoruz bir ömrün
Bağışlanamaz bir suçun kazanına gömülmüşüz.
Geçebilsek ötesine çağların keşke
Düşürebilsek sevginin tetiğini sevgiyle
Tohumlarımız olsa isimsiz şiirlerimiz
Sürüden ayıklasak bütün olmazları
Avını bıraksa kartal, gül dalında kurusa
Yaşam tuzaklarına zalim avcılar tutulsa.
Uzaklarda güneş ışıkları toplarken çocuklar
Kuşkucu bir adam yaşanmamış tarihi hesaplar
Yaşam yelkenlerini şişirir özgür rüzgâr, dal kıpırdar
Bir kadın dalgalı denizlerin tuzunu sevgiyle ayıklar
Ecele sarılır yine de yaşam, şarap gibi dili burkar
Bu hayal imparatorluğunda,
aşk sonsuza dek yaşar.
Selahattin YETGİN