-İkiz doğmuş
aşk ve nefret-
***
Çelişkilerle boğuşurken seven kadın
Bütün arzularını içine bastırır
Ve bağırır karanlıklara yüzü duvarlara dönük
İki eliyle ağzını kapatarak var gücüyle
Kahrolası bir törenin kurbanı olması işten bile değil
Mekân; fark eder mi; burası dünya...
Müdahale edilmiş bir öyküyü yaşamak
İnsanlarca ne kadar zor
Desek ki; sabret
Ne bu nefret
Bulursun mutlaka nusret
Beride bir âlem;
................Ki, işret
-Hadi aç ağzını
aşka, aşığa küfret-
"Kim benim yerimde olmak ister; aynı duyguları yaşasa..."
Der gibi avazı çıktığınca bağırdı; zamana yayıldı sesi
Kimseler duymadı...
Düşleri gözlerinde donuk kalmış bir heykel görüntüsünde
Mat bir çıkıntı gibi yıllar gözlerden akıyor
Hasret okunuyor uzakta bir karartı gibi, net değil;
Belirsizlik dolu bir korku yansıyor çoğunlukla...
Mayıs gelsin isterim, güller açılsın her yerde
Güllerle gülecek belki de...
Egzotik bir öykü gibi gelse de sözlerim,
Geçerliliği hala taptazeymiş gibi...
Kalan onca bahtsız hayatın içinde yalpalayanları anlatır
Hiçbir şairselliği olmayan sözlere sığınırken insan
Kendini ele verir aslında...
İnsan kendi etrafına sur örer mi?
Kendini hapseder mi durduk yere?
Kendini yakar mı ateşlerde?
Aslında insanoğlu,
Ne kadar olumsuzluk varsa kendine,
Kendi eliyle yapmıştır
İnkâr etse de her şeyi, bilerek zulmeder nefsine
Kimedir bu sitem? Neye inat eder, bilemez
Garip ve tanımsız mekânlarla dopdolu dünyasında
Zamanı öldürür elinde kırbacı
Her salladıkça ruhunda şaklar, yakar kendini
Tuz basar yarasına
Cam kırıkları üzerinde dolaşır /ayakları kesilir
Yüreğine kan sızar...
Can çeker
Bin yıllık yoldan kokusunu almış yârin
Bin yıllık hasretle tüterken
Ve görmeye ramak kalmışken
Elini uzatsa tutacakmış gibi olur
Elinden uçup gitmesine dayanamaz...
Ve bir çift göz
Solgun bir yüz
Hüznü derinlerden yaşadığı belli
Saklamak istiyor halini; saklayamıyor ne çare
Gözleri ele veriyor...
Yanık, aşık... bir kadın tavırları açık, saklayamıyor...
Ey sabahlarımın aydınlık yüzü...
Bir gün de güldüğünü görsem, içerden
Sahiden mutlu olsan...
Sevinirim...
Ve sen,
Her zaman kendinle savaş halindesin
Rüyaların kararmış...
Umutsuz geçen zamana takılmışsın
Unutmuşsun; umutları, insan kendisi bitirir
Sonra çırpınır durur
Suyu çekilmiş deredeki balık misali
Çırpındıkça biteceğinin farkında değil sanki...
Bırak artık
İçinde kendinle duygusal boyutta kavga etmeyi
Bırak küsmeyi sevdanla
Koyuver gelişine doğallığında kendini bulmaya bak
İçinde yaşattığın birisi var, biliyorum
Kaybettiğini bulmuş gibisin
Lakin hüznün geç bulmuşluğundan kaynaklı
Uyurken, gözlerini kapatırken o geliyor aklına
Düşünüyorum;
Seni böyle mahzun eden kaderin mi?
Yoksa müdahil davranışlar mı?
Söylesene canan;
Hicranın çok derin mi?
Şimdi
Seni mutlu edecek
Huzur içinde teslim olmuş biçimde yâre
Hayallerinde yaşamaya koyulacak
Mevsimlerden geçtikçe kendini bulacaksın...
Sakin olup
Çakan her kıvılcımla tutuşmayıp
Kendinle barışacaksın
-Anbean onu an, yeter artık ey canan; yanmak kaderinde varsa, yan
Ey gözleri hüzne dalan; zamanıdır, gafletten uyan-
Güneri Yıldız (Elazığ, 05.02.2012)