Ölümüne sevmek, çılgınca
aşk...
İnsanın ruhunda ve benliğinde
tek başına yaşadığı yoğunluklu bir duygudur.
Ölümüne seviyorum deyip kendimizi mi keselim.. ?
Çılgınca aşığım deyip ortalığı kan revan mı eyleyelim..?
Ya da içimize kapanıp melankolik bir deli mi olalım... ?
Aşk ve Sevgi... Yalnızca aksiyon etkisi yaratmışsa içimizde,
hissettiklerimizin gerçekliğini bir kez daha sorgulamalıyız.
Çünkü
Aşk ve Sevgi , muhteşem bir öğretmendir..
insan ilişkilerinde saygılı, hoş görülü
ve dengeli olmayı öğretir..Kattıkları ve götürdükleri ile ,
Yaşıyor olmanın, insan olmanın farklılığını, güzelliğini öğretir...
İnsan kadrini ve kıymetini anlamamızı sağlar.
İyi bir eğitmendir de .. Ruhları eğitir...
Artık iş, insanın
aşktan ne anladığına kalmış.
Bana göre ciddi bir iş , çerçevesi de oldukça geniş..!
Bizi karşı cinse duyduğumuz tutkulu
aşktan
farklı bir şekilde ama çok seven,
bizim de onları aynı biçimde sevdiğimiz
b
aşka insanların varlığını yadsımak
önce Yaratana, sonra kendimize
ve onlara saygısızlık değil de nedir..?
Ayrıca
AŞK olgunluk ister, sadakat ister, sabır, saygı
ve nezaket ister... Kendine, sevgi ve saygısız,
kendine sadakatsiz ve nezaketsiz davranan
kişinin
aşk durumu, avantür bir
aşk hikayesi olur.
Ve İnsanı müthiş bir denge
ve sevgiyle halk edene de büyük saygısızlık...
Biz şöyle yapıyoruz: çalışıyoruz, işimizi gücümüzü,
gündelik mesaimizi yani rutinlerimizi idame ettiriyoruz...
Dostlarla ve yakınlarımızla vakit geçiriyor,
ortak yaşanılması gerekenleri
ve hayatın getirdiklerini paylaşıyoruz.
Kederler, sevinçler her ne ise...
Ama aklımızın ve gönlümüzün bir köşesinde
hep ama hep taşıyoruz, yaşıyoruz ve seviyoruz.
Kendimize de zaman ayırıyoruz.
Sevinçlerimizi, üzünçlerimizi
ve yalnız yaşanması gerekenleri..
Duygularımızı taşırıyoruz, coşuyoruz,
yazıyoruz, çiziyoruz, çalıyoruz, söylüyoruz,
özlüyoruz, serzeniyoruz... ağlıyoruz da..İNSANIZ...
Ama bu bizi dünyadan koparmıyor... UMUTLANIYORUZ...
Umudumuzdan besleniyoruz...
Belki de ROMAN yazıyoruz, farkına varmadan
ya da ESKİ bir romana denk düşüyor bütün bunlar...
Ne gam...Yalnızca direksiyona kurulup 120 basmak yetmez..
Motorundan da anlamalısın, sesini tanımalısın..
Hatta ara sıra yıkayıp sağını solunu kurcalamalısın ki;
BENİM DİYEBİLECEĞİN bir araban olsun..
( teşbihte hata olmaz..)
Hayatın gerçeklerini kanıksıyoruz.
Doğum, hastalık, ölüm... gibi....
AŞK gibi....
Var olan var dır,..yok olanın var olmayacağı gibi....
Her haliyle hayatı yaşamayı ve durdurmamayı;
buna hakkımız olmadığını öğrendik, her kes gibi...
" Hamdım, piştim, oldum...!
"elbette olmaya binlerce fırın gerek, hala pişiyoruz....
Bilmem, anlata bildik mi....?
SELDA İYİEKMEKÇİ..