kendini kandırdığın çabuk çıkıyor ortaya
yapamıyorsun
kandıramıyorsun
öyle olsun istiyorsun
ya da istemiyorsun
ama olmuyor
umutsuzluk senden uzak olsun da,
donansın bahçene filizleri umut çiçeklerinin
ve bakışlarınla renklensin yer-gök
umut güzeldir çünkü
sevgi renginden olsun
donansın gökkuşağını yüreklerimiz.
hani yorgun düşersin ya,
misler giyinmiş bir koku geçer burnunun dibinden
davetkârdır.
hangi zaman güneşiyle kavrulmuş
kahve dolusu bir kavanoz...
hangi ustanın çekiçleriyle şekillenmiş bakırdan bir cezve...
ve hangi yürek yamacının toprağından hamurlanmış,
sevgiliye bir gönül kahve sunmayı kendine şiar edinmiş ,
çevresi ustalarca nakşedilmiş bir fincan
ve ateş sıcağındaki kahve...
kendini sunmak için sabırsızlanan çifte kavrulmuş lokum
ellerinle dokunduğundan itibaren
yorgunluğun rahatsız olur bedeninde
ve "artık gitme vaktidir" der.
buğusu kahvenin
nefesi sevgilinin
ve ellerinde ısslattığı arzunun
fincana belenmesiyle gelir sellercesine
gelir o minik kahve fincanından
huzur
sükunet
mutluluk
rehavet
ve
aşk tabii
aşk...
susma noktasıdır yüreğimin.
önce
haykırışlarla gökyüzünden yağmur esintisi olur
kelimeler
sonra da...
bir hayırsızın ayak diplerinde çamura döner.
eğer ki ...
ve eğer ki bir gün
günle birlikte yüreğe ışık olup sıvanan gelincik edalı bir sevgili
düşerse sırça köşküne bu yüreğin...
belki
aşkı infaz mevsiminden söküp alırız o zaman
o zaman şiir çağlayanında bir gönül sandalıyla
iki yürek sevişmelerine tanıklık eder zaman.
k.t.