AŞKA ÖLMEK
güneşin harı yakıyor hüzün verilmiş ürkek sözlerin içini
daha cemre düşmemiş toprağa sabret ki
kirli günlere inat kekeremsi bir yaşam asılıyor dut dalına
bir bücür tırtıl kelebeğe dönüşecek örümcek ağına düşmeden
benim bir kusurumu daha görüyor yüzüne bakınca kızgın aynalar
oysa ne kuru dikene dokundum ne de acemi gülü incittim
kadının yüzü karanlık ve kavruk
bakışları kara geceye eş geçimsiz gölgelik
ben böyle görmek istemezdim onu ama
en azından gözüme gülmeliydi o sarhoş ışık
çakmayın artık o çakmak taşını kendi taşına
onca toynak kalmış yine acemi nalbant eline
siz yorulmuş bir günün öfkesini vurun sırtıma
beni yakan günahlara sokan bütün akşamlar
serin sersem meltemler yanımda olsun
bir cimcik tuz iki baş soğan koyun
sevdasını katletmiş
aşk fukarasının önüne
dahası
girmesin koynuma hiç toprağın bir cesedi kucaklayan eli
ufkun yeri öptüğü anda başlar ya insanın mizanı
yüzü paramparça bölünmüş kerpiç evlere saklanan gölgem
daha yeni ayrılmış donuk bakışlarımdan
veda eder usulca martılara inat içimde isyanlı sesim suskun
yüreğimin tam ortasında vurgunlar oturuyor
oysa
fırtınaların dindiği sığınaklarmış gamzeli gülüşlerin
bilirim ki yollar farklı da olsa bütün mecnunlara
menzil hep aynı
hepsi de yangın o vuslat
aşklara
bakarsın eğrisi doğrusu çoğu kez ki bu kesin sorgular kararsız yüreği
tutar önünü kırgın gitmelerin
bazen bin parçaya bölünüp de tekrar bölünürsün ya
damdan düşenin halini hani anlar ya damdan düşen
o misal işte
hiç saymıyorum ben kaç kez andım ölümü
kaç nefes gönderdim üst üste nefessizliğe
ve neden reddedildi isteğim hiç bilmiyorum
tanrım
ben yine
aşka ölmek için
sana yalvarıyorum
Şükrü BEŞİKTAŞ