AŞKI BULDUN İSTANBUL!
Ey bahtımın güzeli, sen ki bir özge yârsın,
Taşın, toprağın altın, müjdelenmiş diyarsın,
Mehteran kös vuranda hayallere dalarsın,
Ayasofya susalı hüzün doldun İstanbul...
Hani efendiliğin, hani irfan mektebin?
Talan etmiş nâdanlar zarâfetin, edebin,
Gel beraber tutalım yakasından sebebin!
Hicabından sararıp soldun, soldun İstanbul...
Ben lehçemi kaybettim kim okur dîvânını?
Ruhsuz binalar yaptık, incittik Sinan’ını,
Koynunda saklıyorsun Yavuz’un fermanını,
Bakıp şanlı mâzîye saçın yoldun İstanbul...
Hüdâyî’ye sorsunlar rüyamın tabirini,
Sarsam gönül yarama Itrî’nin tekbirini,
Âsım’ın nesli gülşen edecek âhirini,
Bu hoyratlık yetişir; çok yoruldun İstanbul...
Bağrımda tâ ezelden attığın okun vardı,
Tarihte sana doğru bir kutlu akın vardı,
Yolum nereye düşse, rüzgârda kokun vardı,
Susuz kalmış, açmamış gonca güldün İstanbul...
Niceler bîtap düştü, can verdi eşiğinde,
Hep seni sayıkladı Fatih’in beşiğinde,
Pervâneler gibiydik Akşeyh’in ışığında,
Eyüp tâcını giydin, sultan oldun İstanbul...
«Beldetün tayyibetün» Kur’ân’da ismin senin,
Bir sevda bayrağıdır cihanda ismin senin,
Kucak açtın, kırmadın hatırını kimsenin,
Boğazda dalgalanan destan oldun İstanbul...
Gördün, bir kuru kavga değildi saltanatım,
Sende kemâle erdi sevgim, sözüm, sanatım,
Ve ezan seslerine kurulunca hayatım,
Burcunda hilâl olan
aşkı buldun İstanbul...