Aşkı mendil sanma yâr, gün gelir utanırsın
Perişan olduğumu suratımdan tanırsın
Seni bana sorardı can bildiğim aynalar
Niye benden kaçıyor sen bildiğim aynalar
Nedir bu zulüm nedir, bitsin artık bu inat
Sana da kalmayacak bana da bu kâinat
Senin için ellerim, gözüm, başım semada
Yıldızları ağlatan haykırışım semada
Aşktan yana olur ya; öfken varsa eğer sus
Boşuna kaderine ağlamadı okyanus!
Nasıl bir heybettir ki, dağı taşı indirdin
Ruhuma dayanılmaz işkençeler bindirdin
İki gözüm kör olsa, ruhumda körlük yoktur
Dinle yâr kitabımda asla nankörlük yoktur
Vuslatın kapısında kaldım nefes nefese
Sanki koymuşsun beni bin yıllık bir kafese
Kalbini sızlatmaz mı şu yazdığım satırlar?
Bilmedin ceylan bile yavrusunu hatırlar
Bir kârını görmedim beni zarara itme
Ebediyyen
aşkımı sakın firara itme
Sapladığın okların bana doğru hedeftir
Aşkım için çarmıha gerilmekte şereftir
Bundan böyle gündelik
aşklara artık küsüm
Belki de seni bana getirirdi tebessüm
Aşk senin yüreğinde bir etaplık yarışmış
Sen benle barışmadın, ateş suyla barışmış
Lisanlara sığmadı sana verdiğim emek
Nasıldır sevgiliden zalim damgası yemek
Durma haydi istersen meçhullere sürükle
Ne işin olur senin dağ gibi bir yürekle
Yemin ettim bekleyip saymam artık takvimi
Ne yapayım ben günü biten yırtık takvimi
Her gece inat için uykumu bölüyorum
Belki sen doğuyorsun, belki ben ölüyorum...
Gökan Öztürk