Benim sana
aşkım;
Yitik kalmış partizan yorgunluğunun,
Sahipsiz ve öksüz çocuklarının kapital sevdalı düşlerinde;
Bir sıcak ekmek ve de bir bardak sıcak çay kadar içten,
Pragmatik filozofların absürt makamından çaldıkları soysuz bir sünepelikten uzak da,
Ve de hedonist tanrıçaların maddi benliğinden ıraklaşmış,
Kağnı üstünde mermi taşırken çocuğunun üzerinden battaniyeyi alıp,
Sipere gidecek merminin ıslanmasını istemeyen ana kadar sıcak bir
aşk!.
Benim
aşkım tüm korkularını sana yaşattırmayı göze alacak kadar cesur,
Ve de bir o kadar teskin edici.
Her türlü şarta ayak uydurmak yerine;
Kendi bildiğini okuyacak kadar başı dik,
Ve de şahlanmış kır at kadar atik.
Benim
aşkım seni sevebilecek kadar değil;
Senin sevebileceğin ilahi
aşk kadar kutsal.
Benim
aşkım şiirsel bir yitiklik değil;
İlahi
aşkın simasında parlayan bir sakal.
Ve benim sahip olduğum bu canda,
Her kış mevsimi kar yağınca,
Tüm muhtaçların hüznünü yüreğimde sahiplenip,
Aşık olduğum Rabbi daha fazla sevip,
Yüreğimle baş koyduğum sevdaların hepsinde,
Perçinlenmiş imanın pençesinde,çıldırırcasına ayaz gecelerde,
Kokladığım nevbahar gülleri misali,
Hakkın sesi her cana bir imtiyaz kurdelesinde,
‘İnsanız ve Ne mutlu Kul’uz’ diye bağırırken hece hece,
Aşkımı kendinde bulduğun sana bir hediye olsun sevgim.
Biliyorum ki;Rabbimi sevdikçe her an ve de unutmadıkça abd olmayı ona;
Yazdığım her söz,İbad olmanın gururunda olacak.
Ve bir gün gelecek,
Cennet sizin,girin dediğin de O;
‘Biz seni istiyoruz’ diyeceğiz hep beraber.
Haftada bir de olsa Ya RAB,
Bizi orada Cemalinden ırak eyleme!
Benim güzelime de,
Şavkından her daim bir zerre ekle!