Çocuktum, Hümâ geldi, kanadına vuruldum!
O gün, bu gün semâda;
aşkı, semaya durdum.
Hayattan aldığını, verme yaşı; yaşımız.
Yaşam denen hânede, penceremden gördüğüm.
Kemâline erdikçe, nedendir telaşımız!
Ahret suâlleri mi izlerini sürdüğüm!
Bedeli neydi ömrün? Diyeceksin ki; "Ölüm!"
Ya
aşkın bedeli ne? Söylesene be gülüm!
Neden sustun! Baksana; bir şey demez mi külüm!
Söyle! Niye sözcükler ümüğünde kördüğüm!
Zora koşma kendini, önce derin nefes al;
İçini duya duya, gönlünü aklına sal.
Derûndan besleniyor mutlu biten her masal!
İnan teselli değil, mısralarda ördüğüm.
Söz: ölüm! Sükût: doğum! Sırrına erdiğin an;
Yan nurlu ateşinde, ömürden ömüre yan!
Yan ki; Sâlih olasın iklim iklim parlayan!
Boşa değil mîzânı dünya ahret yorduğum.
Gecenin günü varsa, dünyevîn uhrevî var.
Her can kendi düşünü; karar, örer ve sıvar.
Soru, soru içinde; düşünceler taş duvar;
Elbet bir gün çözülür, kör gördüğün her düğüm.
Sevgili, aslolan
aşk;
aşklandıkça duruldum;
Sevginin dergâhında,
aşk(l)a kendimi vurdum.
21.08.2010 02.46
25.08.2010 16.20
Salih ERDEM / AYDIN