aşk her çağda yanmaksa
sen e-leyla bense hala e-mecnunum yüreklerde
ey
aşk yak beni narınla
beyaz alevleri öğret gözlerime
eskimiş kaburgaları kırık
ve yaşlı göğüs kafesiyle
dur dediğimde durmayan
aşk dediğimde yanmayan
ölmeyi de bilmeyen son nefesti zaman
senden bir nefes önce
aşkı hissetmekmiş dudaklarda
sen gibi
huzuru dinleyip baş ucumda
saniyeleri misafir etmek
gecenin bir yarısına
yıkıldı virane varoşlarım
şehir ay
aşkına doğmalı bu sabah
ki senden önce
sahib-i hiçtim gözyaşında
zerreydim
deniz olmayı da öğrendim
yakamoza sevdalanmayı da her gece
yine sen
yine sen
sonu gelmeyen devrik cümleler
pusu kuruyorlar yokluğuna
zaman bekleyişin kirli yüzü
azap bırakıyor senden cümlelerime
her yokluğunda
aşk devrinden gelen iki küçük kuş
göç yolunda bulaşmıştı ruhlarımız
sen mevlana
ben şems iken
güneşin narı olduk yol yörüngemizde
üç harfte kendimizi bulduk
üç harfe esir olduk birbirimize
büyüsü kaybolmaya yüz tutmuş rüyamdın
her seferinde uyanıp kendime sarıldığım
binlerce duasın ya dilimde
arıyorum gönlümün aynasında
ve sonra
aşık olmayı öğrendim sana
usul usul
bir “ah” yankısı çoğalır kulağında
hasret son kozunu oynarken
kapıma dikilen ruh yakarışları
seni ister benden
kıyamam ki
veremem ki
senden ne kadar uzağa da kaçsam
bir gözünden diğeridir ancak en uzun yolum
bir garip leyla olmuşsam mecnunun dilinde
bin hançer saplanır belki yüreğime
zerresi kalsa senden gönlümde
bitmeyen
aşk varsa kalbimde
tebessümle gideceğim
aşkın cennetine
ey yar sana zaman uçurdum hicreti gönülden
gelsen de bir gelmesen de
dönerim
aşk diye diye nar-ı beyza gülüşüne
sevsen de bir sevmesen de
bu düete hayat verene sonsuz sevgilerimle....