Denemedik mi
aşkın dikenli her çıkış yolunu. Bulamadık ki her yolun güneşe uzanan bir sonunu. Bakmadık mı etrafımıza çaresiz ve hüzünlü. Ben daha çok çekmedim mi bu çıkmazın her halini. Ve yorulmadık mı acımasız girdaplarda dönüp durmaktan. Ve kahrolmadık mı bizsiz ve benliksiz yaşamaktan....
Onca çaresizlik içerisinde kocaman bir umut...la çareler aramaktı zaman kaybımız.. Kendimize yetmeden birbirimize anlam yüklemek ne kadar da büyük bir yanılgıydı. Daha kapanmamış bir yığın derin yaralar varken gülüşler nasıl anlamlı kalabilirdi. Kalabilmek için gitmek hangi boşlugu kapatabilirdi...
Gerçege hiçte uygun olmayan bir senaryoyu içimizden gelerek oynamak, aslında ikimizinde bittigine kanaat getirmekten b
aşka hiç birşey degildi. Yazık olurken kendimize hala
aşkın vicdanı oldugunu sanmak, hiç zahmet çekmeden acıya batmaktan daha fazla birşey olamazdı...
Korkular zaten vardı. Yalnızlık, kalabalıklar içinde saklı hain bir pusuydu. Birde gidişler ekledik bilinçaltımıza sıkıştırdıgımız denenmiş her kaygıya. Ve defalarca vurulduk hazırlıksız yakalandıgımız vedaya. Unutmak yerine eskiye unutulduk. Vazgeçmek yerine hatırlayıp birbirimize koştuk...
Gözlerimizden akıp gidenler hep iyi halimizin berrak sularıydı. Yılların yorgunlugunu sırtlayıp yıkıldıgımız yere kadar bir tutam solukla ulaşmaya çalışmaktı bütün çabamız. Nefessiz kaldıgımız yerde soluk almaya çalışmak aslında yaşamla ölüm arasında mücadele vermek gibi bir şeydi. Gayretler hayrete düşerken biz aslında bittigimizi çoktan biliyorduk.....