ağlasın yalnızlığımız bu gece
içimizdeki yabancı konuşsun bu kez
sevgilim artık bundan sonrası vebal
ne sende umuda ramak bir duraksama
ne bende ellerini tutacak içkin bir cesaret
son defa
adı vefa
diyeceklerim yok
gizemli bir şey işte senle yaşamak
kokusunda uyanmak sabah çayının
aykırı zamanlarda uzanmak aynı masala
bilsin herkes
bu benim gerçeğim
bütün eşikleri beraber atladığımız
benim gerçeğim
bilmediğin
bizim
aşka yalın ayak
hasbel kader
belki rica minnet
böyle keyfî
böyle içsel
orada
ensende unutulmuş bir ürperti
burada
dudağında son öpüşten sızı
gayr-ı ihtiyârî
daktilonun basmayan tuşu A
yıp-layıp dururken
kendimle son konuşma
son af
son firar
bak burada unutulmuş, delisi dışında bir aşık
burada abone olduğum okumadığım dergiler
perdesi çekik unutulmuş onca anı
bunca şeyle beraber
sen o eski fotoğraf kadar sarı
sen, bir elin hep alt dudağında durmuş
aynalar gözüm
aynalar…
eşiklerinde sırra kadem basan
ne kadar kırılgan
ne kadar yasak
ne kadar mutedil
bütün kapıları açık aklımın
ve içimde bu kuytu içimde bu merdiven altı
bak sevgilim bu son veda
sana değil üstelik
bu şehre son selam
son sigara son düdük
bu sisli gecem
yüzümde şu bilindik korku
kendime bile tanıdık değilken
‘’öyle el gibi’’
sen gelme bu gece
soğuk
otogarda kimseler olmaz
ben çelişkilerimi alıp omzuma
son kez tutup bakışlarını
sınırları çoktan silinmiş ülkem gibi
boş ver
sen şimdi hadi
tutuştur tenini tenime
beni ölüme uğurla
esen/lik