Derin sancı giymişim kıyamın nöbetinde.
İkram desen silik
aşkın kıskaçlarında dönüşen karınca.
Emek içinde çalışarak
aşk yazmak.
Bir kenarda tutunurken,
Düştüğün O'nun uçurumu.
Sen öyle bir sen ki,
O'nu getirmek kendinden.
Hatta senden öncekilerini,
O'nunla yokluk içinde
aşka dönüştürmek.
Ekmek suya söyler beni.
Su nehre, nehir dağlara.
Dağlara vicdan yazılmıştır da,
Sen ne kadar tırmanırsın.
Ey insan,
Sen özünü ne kadar açarsın.
Ve dünyada olan varlığını,
Düşünerek ve hissederek ne kadar yakalarsın.
Mucize sevmek değil de nedir.
Sevmek,
Aşkın mucizesi içinde değil midir!
Tutundum sofralara.
Afrika'nın akbabalarına kan kusturmak.
Kemik şeklindeki bedenlere vermek kendini.
Dünya umursamaz ve vurdumduymazken,
Yüreğin mozaiklerini döşemek utanca.
Öyle bir yıkmak ki,
Yapılanın sevda ve kardeşlik olduğunu görmek.
En düşmüş insanlarda kendini yok ederek,
içinden bir nefes, ekmek ve su vermek.
Zengine göre hayat,
Satın alındığı zannedilen et yığınıdır.
Kendilerini o kadar harcarlar ki,
O kadar sahip olurlar ki,
Aslında yoksuldan daha muhtaçtırlar.
Ey zengin.
Ne kalır ölümde,
Elde var sadece bir ruh.
Al sana ölümden,
Tokat gibi cevap!
Sen hor görürsen, sen yardım etmezsen,
Gönlün karanlıktan bile siyah.
Vursun beni kuşlar, götürürler de açlığın sofrasına.
İkramdır yüreğim, gözlerimin lokmasıdır O'ndan bakmak.
O'ndan görenin içinde doyarmış insan.
En şeytanı bile,
Aşkta ben de varım dermiş.
Seversen ölümüne sev de,
Ceketinin düğmelerini kapatsın sonsuzluk.
Olur da bir gün kalbini açarsan göğe,
İşte sana hiç ayrılamayacağın susuzluk.
Ne vakit içersen
aşkı,
O vakit oluşturduğun,
O'nunla var olan yokluk.
Kudret Alkan