Yalanmış, kadehte dolu görünmüş gözlerin.
Yıllarca içtiğim nankör bir perde.
Sadece kendisini kapatmış saklandığın oda.
Gün ışığından kaçan senmişsin.
Kıyısızlık da benmişim,
Martıya simit verdiğimde anladım,
İnsanca yaşamak neymiş.
Sadık olmak, ihaneti öldürmek, ruhuma sokulan her kadında.
Vakit bakış olunca,
Karanlığı vurmak, acındaki haneyle.
Sayacımda sadece kendim olmak.
Ekmek umut olunca,
Her çabam, bir fidan.
İnsan sevince anlıyor, bunu.
Kendini beğenmeden, ukala olmadan.
Haddini bilerek, saygı ve sevgi ışığında.
Yaşam sonsuz bir renk, bulabilmek mühim olan.
Kimi tarlasında taşır, kimiyse şirketinde.
Hesaplar ne zaman ki çıkarsız,
O zaman zenginsindir, yüceliğin içinde.
Hele bir de karşılıksızsa sevme arzun,
Tadına doyum olmaz,
Uğruna kurduğun sofra.
Cennet nedir diye sorma,
Çok anlattım sana, baktığım her vakit.
Esasında gözlerdedir, kendi gerçeğin.
Sen ki bakamazsın, kaçırırsın çevirdiğin yaşam dümenini.
Bilmezsin ki, kaptan gemisinin ustası.
Tek haritası, bitmeyen denizi.
Anla ki, sevmektir, yelkensiz sanat.
Şimdilerde zaman oldu, içimde.
Artık uykumu biliyorum, rüyalarımı.
Kalp desen var mı, hisler ya da.
O kadar çok çalmışsın ki,
Ama anla, ruhun ölümsüz ve yüce olduğunu.
Aşk desen yaşandı, soylu bir ışık gibi.
Şiirler yazıldı, yıldızlar renk renk gülümsedi.
Ve beni arar, ben de onu.
Adı tektir, ruhun eşidir.
Yaratılışımın özelidir.