Gözyaşlarım bıraktı ağlamayı gidenler kurak
Ayrılığın üstüne basan gecelerde dilsizim
Çok yorgun ve kifayetsiz hecelerde hüzün
Ve birazdan çökecek çocuk yüzlü yüzün
O ayak izlerinin ardındaki sıcaklığın avcuna
Çiçekler sarı ağaçlar kuru ve öksüz rüzgar
Resimlerde gölgene vuran bir güneş
Ve bulutlardan sarkan birkaç kuş gibi
Sararmış yapraklar gibi sanki
Sende gideceksin hiç olmamış gibi…
Pencerelere sırtını yasladığında güneş
Bulutlar düşecek avuçlarına ansızın
Hayal bahçelerinde koşar gibi düşlerin
Gözlerinin içindeki yoldan sürünüp
Umutlara serdiğin gülüşünden vereceksin
Eksik yanlarına çizdiğin acıların izinden
Bulutlar gibi serpilip avuçlara ansızın
Hasret bir denizin özlemi gibi
Her akşam odanın duvarına sırtını dayayıp
Hasret iplerinden kuklalar oynatacak…
Nefes nefese koşmuş gibi oturup sandalyeye
Masanın diğer ucuna erişmek için hayaller kurarken
Unuttuğun ceplerindeki renkli hayalleri arayacaksın
Resimlerin gözlerinden süzülen yaşlara aldırmadan
Cam bardaklardaki dudak izlerinde kaybolup
Parmak izlerine dokunarak avutacaksın sabaha kendini
Kokular sarmaya başlarken aniden bedenini
Saçlarını yolarak öreceksin tenindeki boşluğu
Unuttuğun hisleri biriktirip yastığının boş yanına
Hayallerinin içine sıkıştırıp bütün uykusuz geceleri
Salacaksın rüzgârın ağzında sakin bir denize…
Sabahlar martıların ağzında konakladığında
Sesleri pencereleri tırmalarken aniden
Hangi tek gözlü sabahın içerlediği zamana akacaksın
Rüzgâr özlediğin yönden esercesine doldurduğunda gözlerini
Bırakırken gemileri ansızın dişlerinden
Sarılıp dalgaların koynundaki o çılgın çaresizliğine
Vurup duvarlara öleceksin belki de öldüreceksin içindekileri…
Unutacaksın belki saatin tik takları arttığında
Unuttuğunda yaşadıklarını anımsamaktan korkarak
Biraz sokulup uzunca seyre daldığın yüksekliğin koynuna
Bırakacaksın özgür kuşlar gibi kanatsız yere değmek için alnını
Yada yavaşça sarılıp uykusuz akşamların salıncağına
Yüzünde bıraktığın izlerin lekelerine sarılıp
Zaman kumlarının üzerine basa basa yürüyeceksin gün batımına
Olmadığı kadar sakin denizin avuçlarından tutup
Gideceksin bilmediğin şehirlerin kıyılarına…
Biraz yalnızlık ve yıkılacak duvarlara sarılıp
Renkleri karıştırarak çizdiğin anlarda
Sıyrılıp gündüz yüzünün kıyısından
Gün yüzüne çıktığında gece darmadağın heyecanların arasından
Göğsüne bastırdığında uyan diyerek bir el
Dudaklarında sabırsız bir öfke tutuştuğunda
Hançer gibi batıp çıkan bir ucu keskin yaralar
Gelip gelip durduğunda ansızın gözlerinde
Hangi yanından kalkacak güç bulacaksın içinde
Ne yana dönsen o yana kayacak acıların bilmeden
Batacaksın güneşin battığı gibi sende doğmayı unuttuğun yerde…
Ve birde sonrası her adımın bıraktığı iz
Kesilir yağmurlar ardından ve bıraktığın kirpiklerin
Koşar gidersin ayaklanmış bozulmuştur artık kaldırımlar
Vura vura izin kalmış içerlemiş tüm duvarlar
İçin içime geçmiş aralıksız seninle yalnızım
Akşam sefaları bıraktığın yalnızlıkla sarhoş
İskelelerde çıldıran balıkların intiharı
Boş bıraktığın caddelerin ışıksız mat teni
Üşür ateş mumun saçlarında gölgesi yalnız diye
Silinip giden camların yüzündeki anlamsız heyecan gibi
Kesilir ağaçlar gövdelerinden bilinmedik bir sebepten
Çözülür sabahın düğümü kopan ipler gibi
Yalnız kemikler bağlanmış oltalara ruhunu arar durur sanki
Anlaşılmaz bir bulmacadır o ansızın nefessiz yaşamak
Ağırlaşır günlerin izinden sürüklenen hayat
Ve rüzgar asileşir ip biter kopar uçurtmalar fırtınalar
Nasıl şiirleşir insan
Şiir biter söz biter ve ölülerin izi kalır geriye…
Gün olur çıkarsın
Güneşin doğduğu yöne koşarak
Senin için dizilmiş dağlara sırtını yaslayıp
Susuz nehirlerde can çekişmiş balıklar gibi
Nefesinde yangın kokusu bir özlem
Ve
aşk ateşinden izler kalmış gibi bedeninde
Bırakıp giden sendin diyerek adın geçmiş mektuplara
Ve sonra kırılır saatler
Yönü kayıp iki ayak gibi sendelersin düzlükte
Kayıp atların özgürlüğünde bir tutam asilik
Sanki yüzünden akan
Yalnızlık olur bir kum saati
Ve
Her anı içine dolar
Sensiz ve sadece
Birikir gider insan açılan yaralardan
Bir alın yazısından sırata uzanır gibi
Bir gök kubbenin altında yarı ölü ve sağanak gözlerinle…
Senden ben kalırım
Gittiğin geceden bu yanıma
Gece ışıkların altındaki sığınak kelebek kanatlarına
Uyuyan şehirler besler düşlerimi
Sokak aralarında kaldırımlar koşarım
Deniz kenarı kayalıklara döner yüzüm
Esen rüzgârın kanatlarında kuşlar serin bir ses getirir
Gece biter söyleyeceklerim denize karışır
Yüzün düşer gölgeme
Bir gül kopar dalından ağlayan yapraklarıyla
Kanatları kırık hırçın bir kâğıt parçası gibi
Karışır giderim cam kırıkları arasındaki o kanayan acılara…
Dibimde gece çalınmış bir derin kuyu saklanır
Yuvarlanır giderim bir yaprak gibi rüzgârın avuçlarından
Tir tir sallanan sözcükler gözlerimde büyürken
Göğsüm açılmış bir gemi gibi denizin ortasına serilir
Ölü sokakların içindeki bir ayyaş gibi sığmaya çalışırım
Sahilin izin verdiği derece kıyına ve sana...
Yanarım gözlerinin söndüremediği ateşlerde
Küllerimi öpen denizlerin yüzünde sahte bir yolculuk
Açılmaz sevilene söylenmiş sözcükler
Tutulan oruç gibi bozulmaya meyillidir kalpler
Tutan sadıktır sevgisine her daim
Uzak kalmakla bozulmaz sevgiler…
//Se