Dünya ve beden zindanından yola koyuldum
Gönül göğünden yola çıktığımda seni gördüm
Aslını görmek için göğe
Canın olduğu semte sana geldim
Seninle can buldum
Pınar gibi akarken sana, ayrılık denizine döküldüm
Mevsimlerden yaz, aylardan ağustos
Ve asla unutmayacağım ayın on dördüncü günü
Doğum günüm olsun dedim
Doğduğum gün olsun
Gönül evime parlak yüzün gelir
Her gece okuduğum sözlerin gelir
Ağzımı susmak ile bağlasanda
Gönlüm söylese seni, kimsenin anlatamadığı bir dilde
Dünya eziyetlerinden azat olan bedenim
Aşk dolu bakışlarındaki oklara hedef olan benim
Yiğit bile vurulur, vuruldum sana sevgi-li
Aşk nerdesin?
Bana eziyet cevrinden neşe gelse de
Sende
aşk ile canlar seyretmeye geldim
Zamanın devrinden doymuş
Sevgi açıklığımla sesim
Gönül gülistanına sevdamla sana geldim
Ben varlığımdan geçmişim sevgi-li
Sensiz günü geceyi neyleyim
Gönülden gönüle binlerce tercüman varken
Bu dilin söylediğini neyleyim
Mademki can ve gönül dile gelmektedir
Öyleyse konuşulanı anlatılanı neyleyim
Şehir şehir dolaşmış bir dervişim
Seni bir dünya değil, iki dünyam bellemişim
İçindeki hazinelerin dışında serveti terk etmişim
Servetim sultanım seni bilmişim
Ben gizli hazinelere erişip, gizliden sultan olmuşken
Herkesin gördüğü güzelliğini, açıkça olan sultanlığı neyleyim.
Ben seni sevmişim sevgi-li
Ağustos ayının on dördüncü gününde.
Hem doğduğun,hem öldüğüm günde
Sevgili der ki; ben dünya içinde parlak bir güneşim
Seven der ki; ben onun gizli gölgesiyim
Sevgili der ki; ben güzelliğe hüküm etmekteyim
Seven der ki; ben sonsuzluk ülkesinin sultanıyım