Sen mahallenin en güzel kızıydın, çocukluğumuz bile beraber geçti.
Beraber ip atladık, beraber koştuk, hatta beraber düştük ve ağladık.
Büyüdükçe uzaklaştın benden, büyüdükçe güzelleştin.
Mahallenin bütün erkekleri senin peşindeydi, bende öyle.
O gece kondu evlerin, dar sokaklarında,
Seni görmek için az geçmedim, evinizin önünden.
Bakkala gittiğin saatleri ezbere bilirdim,
Nerde olursam ordan koşturarak gelirdim.
Sabahları elinde iki ekmek, bir süt, birde gazete.
Ben yine mutfağın camında, gözlerim sende.
Bazı günler, küçük bir tebessümle, günaydın der geçerdin.
Yüreğim hoplardı o an, bir gülüşün, bir ömre bedel olurdu.
Gözlerim dolar, ağlayacak gibi olurdum.
Annem, “oğlum yüzünü yıka kahvaltı hazır” derdi.
Annem, tam o anı saat gibi nasılda bilirdi.
Zaman ne çabuk geçti de büyüdük,
Ne çabuk yüreklendim de, sana sevdiğimi söylemeye karar verdim.
Dün gibi aklımda liseyi bitirmiştik,
Diplomalarımızı alıp eve dönerken,sevdiğimi söylemiştim sana.
Hiçbir şey söylemeden susmuş, öylece kalmıştın yol ortasında,
Sonra “bende seni seviyorum” demiştin.
İnanamamıştım kulaklarıma,
Nerdeyse duymamıştım yüreğimin ağrısından.
“Ohhh beee” diye avazım çıktığınca, bağırmıştım sokak ortasında.
“Sus, sus deli rezil olacağız herkese” demiştin.
Ne güzeldi her sey, her sey toz pembe.
Daha da anlamlıydı, seni camda beklemek.
Geceleri herkes yattıktan sonra, odanın penceresine gelirdim.
Kısık sesle konuşurduk, geç saatlere kadar.
Gelecekten bahsederdik, kendi evimizden, hatta çocuklarımızdan.
Ne güzeldi cadde, cadde, sokak, sokak, seninle elele dolaşmak.
Sınavlardan sonra, İstanbul’daki abinlere gideceğini söylemiştin,
Yüreğim burkulmuştu, senden ayrı kalma korkusuyla, hem de bir ay.
Bir ömre bedel bir ay, geçmezdi…
Sensiz, bir dakika bile geçmek bilmezken, bir ay nasıl geçerdi.
Zaman geldi çattı, ayrılık zamanı.
Ellerimle bindirdim seni o otobüse, akşam saat 21:30 du
Aylardan ağustos.
Sabah indiğinde, ilk işin beni aramak olacaktı, öyle sözleşmiştik.
Gece gözüme uyku girmedi, sabaha karşı daldığımı,
Birde cok değil, birkaç saat sonra dışarıdan gelen,
Bağırtı sesleriyle, uyandığımı hatırlıyorum.
Öylece, kalktığım gibi fırladım sokağa.
Ben telefonunu beklerken, sen sabaha geri geldin,
Tahta bir sandıkta, yığıldım olduğum yere,
Dünya üstüme çöktü, bütün ağırlığıyla.
Giderken hoşça kal, döneceğim demiştin.
Ben seni böyle beklememiştim, böyle dönmeni istememiştim.
Keşke böyle gelmeseydin de, hiç dönmeseydin.
Şimdi, her sabah aynı saatte, mutfağın penceresinden,
Sokağa bakıyorum, ama yoksun geçmiyorsun.
Kimse tebessümle, günaydın demiyor bana.
Bende b
aşka hiç kimseye.
Dilim tutuldu sen gideli, konuşmak bile ızdırap.
Sokağın başında, her geçene seni soruyorum.
Gittiğin yer dönülmez diyorlar, kimse dönmemiş ordan.
Gelecekmişsin gibi bekliyorum,
Gelmeyeceksin artık biliyorum, kendimi teselli ediyorum.
Gülüm, kimseyi koymadım senin yerine, koyamadım.
Bendeki seni hala yaşatıyorum.
Hiç kimseyi sevmedim, sevemedim senden sonra.
Sen gelmeyeceksin, gelmeye de…
Beni bekle, bendeki seni en saf haliyle,
Sana getireceğim, ben geleceğim sana.
Son nefesime kadar, seni seveceğim.
Nasip olursa, tez zamanda sana geleceğim.
Belki yarın, belki yarından daha da yakın.
Ben bekleyemedim, sen beni bekle gülüm.