Heyhat Akam! Heyhat!
Kocamışsın, ellerin nasırlaşmış,
Delikanlı yüzün kırış kırış…
Gözlerin çukurda, aslında bir ayağın çukura batmış,
Hayatının son günleri, son baharı, son yazı, son kışı…
Hazana tutuklu gönlün bir deli rüzgârlı
Esme beee!
Yetmez mi esip geçtiğin dağların ardı
Ardına gizlediğin gözyaşları
Bir dağın yamacına bıraktığın umutları
Güneşe mi asılı kaldı gönlünün yangını
Yüreğin güneş… Güneşten daha sıcak daha yangınlı
Sana ne oldu akam sen böyle değildin
Yirmisinde toy bir delikanlıyken, atmışında bir deli kocamışsın.
Yiğitsin, yüreklisin görüyorum ki birde sevdalısın
Koyuverme kendini Akam alıp götürürler seni…
Zaman pervaneye mi takılmış? Bu ne hız akıp geçiyor yıllar?
Akam! Yiğitliğin nerde senin durdursana zamanı,
Cesaretin mi kırılmış, dur diyemiyorsun zamana
Zaman durmuyor değil mi? Dur diyemiyorsun
Bekle diyemiyorsun, bekle daha yaşayacak çok yıllarımız var,
Çok sevdalarımız,
Çok umutlarımız,
Diyemiyorsun Akam, zaman bu dinler mi bizi?
Ah Akam! Hatırlar mısın gençlik yıllarımızı
İlk çektiğimiz dumanı, arkasından öksürdüğümüz anı,
Duydum ki Akam, hep çeker olmuşsun içine
Teselli arar gibi yudumlanan dumanı.
Aman Akam! Aman! Dikkat et kendine duman bitirir insanı.
Ya Akam hatırlar mısın?
İlk sevdamızı,
İlk, yüreğimizi bir güzele kaptırışımızı
Ve ilk güzel için, babasından yediğimiz tokatı
Bak şimdi hatırladıkça hâlâ yanağım acıyor
Ve bir de yüreğim acıyor Akam, yüreğim.
Toyduk, delikanlıydık, kimine göre serseriydik.
Ama yürekliydik Akam, yürekliydik ki hâlâ unutamadık yüreğimize koyduğumuz sevdamızı.
Yürekliydik ki boş bir sevda uğruna yedik o tokatı
Çok şeyler yedik Akam, çok şeyler yedirttiler bize
Bir tek namertliği, kalleşliği yedirtemediler ikimize.
Geçtik karşısına namertlerin, toy bir delikanlının yiğitlik hevesiyle.
Ya şimdi Akam, toy da değiliz… ya Akam toy değiliz ya
Bir deli kocamışız, yılların yorgunluğuyla yoğrulmuşuz
Bedenimiz kocamış da Akam, ya yüreğimiz…
Hani onu hep dinç, hep canlı tutacak, hiçbir zaman eskitmeyecektik.
Hani hiçbir sevda, hiçbir yürek, hiçbir deli kocamışlık, yıpratmayacaktı yüreğimizi.
Ah Akam! Yılların yorgunluğu mu, yoksa hayatın kalleşçe vurgunu muydu yüreğimizi kocatan?
Akam! Daha dün haberini aldım, hasta yatağında yıllara yorgun düşmüşsün.
Çile yorganın, dertler döşeğin olmuş,
Hasretin olmuş, başını dayadığın yastık.
Duydum ya Akam, duydum da vallahi çok istedim gelmeyi,
Gelip başına yastık yaptığın hasreti dindirmeyi,
Ama…
Olmadı Akam, gelemedim, gelip hasretini dindiremedim.
Neden mi?
Sorma Akam, sorma, ne olur sorma!
Nasip değilmiş deyip geç, geç ki gönül dargınlığı girmesin aramıza.
Ah keşke gelseymişim, keşke gelmemin son görüşmemiz olduğunu bilseymişim.
Affet Akam, affet… Bugün şu yalan dünyadan çekip gittiğinin haberini aldım.
Ve seni, mazide yaşadıklarımızla beraber son yolculuğuna uğurlamaya geldim.
Dostların söyledi; gözlerini yummadan az evvel,
Gözlerinde iki damla yaş, dudaklarında kırışık yıpratılmış bir ses;
Geldi mi? O geldi mi? Diye beni sormuşsun.
Geldim Akam, geldim, ben buradayım, yirmi yıl önce olmam gereken yerdeyim.
Affet beni, affet AKAM!!!
Şairin Sitemizdeki Diğer Şiirleri
Yorumlar
Henüz kimse tarafından yorum yapılmamış.
Yorum Yaz