Çocuklar hiç bu kadar masum olamazdı,
Yıldızları saymak vardı semada şimdi,
Geceyi hep aydınlatan kurşunlar mıydı
Şu üstümüzde kayanlar yıldız mı şimdi?
Umutları karartan; top, füze, bombalar,
Nerede sadece ekranlardan bakanlar..
Bu bağdat’ta sabah namazına uyanmak
Minarelerde ezanlarla olmadı ki,
Geceleri bir dem bile olsa uyumak
Kimler bilir, ahirete kalmıştır belki..
Yüzümüze gülümseyen bir çocuk görmek,
Çölde bir serap değil mi bunu beklemek..
Buralarda kurşunlar hep üstümüzdedir,
Gönüller mahzun, gönüllerde şimdi keder,
Kimler acaba bize dua etmektedir,
İnan ki açmayı unutmuştur çiçekler..
Yarınlarımız nadasa mı bırakılmış?
Bütün çiçekler bahar da solar mı öyle?
Bağdat’ın gülleri kanla sulanacakmış,
Bütün dünya sadece bakacak mı öyle?
Basra’da gökler titrer, yerler çalkalanır
Bunları gören kıyamet mi koptu sanır? !
İlim diyarı bağdat’ın yüzünde elem
Yeni değil ki bu film; eski bir hikaye..
Aşk değil bu, hep acı, daha ne söylesem,
Dua, kahır elimdeki tek sermaye,
Bizler gülebildiğimiz kadar mutluyuz,
En güzel türküler barış üzerinedir,
Bakmayın halimize, bizler çok mutluyuz,
En güzel şiirler sevda üzerinedir,
Burada en içli şiirler; ah şu savaş..
Yek vücut olmanın, birleşmenin vaktidir,
Zalimlere artık “dur” demenin vaktidir,
Şimdi bizleri hatırlamanın vaktidir,
Ve son sözde ku’an-ı kerimdendir, şimdi;
“Allah’ın boyasıyla boyanmanın” vaktidir…